25 Kasım 2013 Pazartesi

PUSUYA DÜŞEN NUR CEMAATİ VE DÖNEMİN SONU!!!

1-STV-ZAMAN-ve SOLCU MEDYA YARDIMIYLA VE STVDE İŞLENEN, FİLMLERE EKLENEN DERSANE SENARYOLARIYLA AKPYE KARŞI YOĞUN BİR İŞBİRLİĞİ KAMPANYASI YÜRÜTÜLECEK.(ZATEN OLUYOR.)
2.AŞAMA: Halk tayyip erdoğanı seviyor ve cemaat içinden de fethullah güleni seven çok.O HALDE HALKIN ,İKİ SEVİLEN İNSAN ARASINDA BIRAKILMASI GERKİYOR.AK PARTİYE VE NUR CEMAATİNE ATILACAK EN BÜYÜK DARBE,İKİ SEVİLENİN HALK NEZDİNDE KARŞI KARŞIYA GETİRLMESİ...
3.AŞAMA: EĞER BU KAVGA DEVAM EDERSE VE ERDOĞAN KAZANIRSA,HİZMET HAREKETİ BÜYÜK YARA ALIP SÖNÜŞE GEÇECEK.BU DURUMDA NUR CEMAATİ DARBE YİYECEK.
4.AŞAMA: EĞER NUR CEMAATİ ERDOĞANA KARŞI BU OPERASYONU DEVAM ETTİRİP SOLLA VE MHP VE BDPYLE BİRLİKTE ERDOĞANI DEVİRİRSE,ERDOĞANA OY VEREN MİLYONLAR NEZİDNDE VE BİZZAT CEMAAT İÇ HAREKETİ NEZDİNDE:
***Daha önce israile ses çıkarmadığı
***baş örtüsü konusunda hiç konuşmadığı
***en kritik zamanlarda müslüman düşmanlarından tarafa olduğu
***gezi olaylarında erdoğana karşı olduğu
***hakan fidanı sorgulamak istemeleri ve bu son hareketlerinden ötürü HİZMET HAREKETİ BÜYÜK BİR ÇÖKÜŞE GEÇECEK VE YOK OLACAK.
O HALDE HER İKİ DURUMDA HİZMET HAREKETİ YOK OLACAK. DERSANELERİ ÇOK ÖNEMLİ BİR OLAYMIŞ GİBİ VE OLMAZSA OLMAZ GİBİ GÖSTEREREK BU CEMAATİ ERDOĞANA KARŞI KIŞKIRTAN KİM?
HALBUKİ HİZMET HAREKETİ DÖNÜŞEBİLEN DEĞİŞEBİLEN VE YENİLENEN BİR HAREKET OLMASIYLA TANINIYOR.
ANLAYACAĞINIZ DÜŞMAN,AYNI ANDA HEM TÜRKİYENİN BARONLARININ,HEM CEMAATİN,HEM ERDOĞANIN,HEM MİTİN FİŞİNİ ÇEKMEK İSTİYOR VE BİZ BUNLARLA UĞRAŞTIKÇA MISIRDA,SURİYEDE,KAFKASLARDA GÜÇ KAYBEDİYORUZ.
BEYLER bunun ciddiye alınması ve olağanüstü derecede üzrine gidilmesi gerekiyor.
Erdoğan kendi başına devlet olan ve MUSANIN ASASI GİBİ BİR GÜÇ olan hizmet hareketini kendisine itaat ettirirse,BUNDAN SONRAKİ AŞAMANIN NATOYA VE MASONLARA GELDİĞİNİ GÖRENLER,BU YÜZDEN TÜM ÜLKE KARIŞSIN TÜRKİYEDE SURİYE VE MISIR GİBİ OLSUN İSTİYORLAR.
DİKKAT!
SURİYE VE MISIR GİBİ!
TÜRKİYEYLE SAVAŞILMAZ O HALDE KENDİ KENDİLERİNİ YESİNLER.
ALMANYA İŞİN İÇİNDE YOĞUN BİR ŞEKİLDE VAR.
İNGİLTERE VAR.
İsrail var.
İran var.
BİZ,BİZİM TÜRK,KÜRT MÜSLÜMAN YAHUDİ HRİSTYANIMIZI ALIRSAK,DÜNYAYI YÖNETİRİZ.
ONLAR BUNDAN KORKUYOR.
BİZ VERDİK! VE UYARDIK

24 Kasım 2013 Pazar

Acun 10 numarasını buldu

Acun 10 numarasını buldu

TV8’i satın alan Acun Ilıcalı’dan süper atak… Ilıcalı, Fenerbahçe’nin eski kaptanı Alex’e spor programı yaptıracak.
 17 yıl önce muhabir olarak adım attığı medyada kanal sahipliğine yükselen Acun Ilıcalı, transfer bombasını patlatmaya hazırlanıyor. TV8’i satın alan Ilıcalı, gözünü Fenerbahçe’nin 10 numaralı kaptanına dikti. Acun Ilıcalı’nın transfer listesinde 2004-2012 yılları arasında sarı-lacivertli formayı giren Alex De Souza var. Kısa bir süre önce Hülya Avşar’a şov programı teklifinde bulunan Ilıcalı, bir yıldır ülkesi Brezilya’da Coritiba takımının formasını giyen Alex’in peşine düştü. Eski muhabir yeni medya patronunun Brezilyalı oyun kurucuya spor programı yaptırmak istediği konuşuluyor. 
LİSTEDE SAMET GÜZEL DE VAR 
 Alex’in bir dönem tercümanlığını yapan Samet Güzel de Acun Ilıcalı’nın listesinde. Ilıcalı, yeni yayın döneminde TV8’e taşıyacağı Survivor’da Samet’e yer vermeyi planlıyor.


Kaynak: Akşam:Samet Aday

yorum rehberi: Atatürk İle İlgili Flaş İddia Doğrulandı

yorum rehberi: Atatürk İle İlgili Flaş İddia Doğrulandı: Eski Türk Tarih Kurumu Başkanı ve MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu, Ayasofya'nın müze olmasına ilişkin karardaki Atatürk imzası...

Atatürk İle İlgili Flaş İddia Doğrulandı

Eski Türk Tarih Kurumu Başkanı ve MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu, Ayasofya'nın müze olmasına ilişkin karardaki Atatürk imzasının sahte olduğunu öne sürmüştü.
Ayasofya'nın tekrar cami yapılması için TBMM Başkanlığı'na teklif veren Halaçoğlu, sözkonusu karara ilişkin iki tarihi belgedeki Atatürk imzalarının farklı olduğunu Emniyet Genel Müdürlüğü'nün de doğruladığını kaydetti.
Halaçoğlu, konuya ilişkin ilk kez günışığına çıkan belgeler bulunduğunu belirtti. Halaçoğlu "Ayasofya Atütürk'ün imzası sahte şekilde taklit edilerek hukuksuz şekilde müzeye dönüştürülmüştür. Müze olarak kullanılamaz" dedi.
'Hukuksuzluk söz konusu' 
Halaçoğlu, 1453'te Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesiyle cami olarak hizmet vermeye başlayan Ayasofya'nın 1 Şubat 1935 yılında bu yana müze olarak kullanıldığını anımsattı.
Ayasofya'nın 24.11.1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile müze haline getirildiğine dikkati çeken Halaçoğlu, şunları kaydetti: 
"Bu karar Resmi Gazete vb. devletin hiçbir resmi yanınında yayınlanmamış, bununla ilgili herhangi bir kayda da rastlanılmamış. Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü tarafından 07.06.1995 tarihinde, Ayasofya Kararnamesi'nin Resmi Gazete'de yayımlanıp yayımlanmadığına dair verilen bir dilekçeye 14.06.1995'te Genel Müdür Özgür Erkman imzası ile '24.11.1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararının Resmi Gazete'de yayımlanmadığı tespit edilmiştir' cevabı veriliyor. 1924 Anayasası'na göre de, bugünkü anayasaya göre de tasarı, teklif ya da kararnamelerin, yasa ya da KHK olabilmeleri için cumhurbaşkanıın onayından sonra Resmi Gazete'de yayımlanmaları gerekiyor. Ama Ayasofya için böyle bir durum sözkonusu değil. Burada açıkça hukuksuzluk var."
3 gün önce imza imkânsız 
Halaçoğlu, Ayasofya'nın müze yapılmasına ilişkin bir tuhaflığın da Bakanlar Kurulu kararnamesinin altındaki Atatürk imzasında göze çarptığını vurgularken, "Mustafa Kemal'e Atatürk soyadının verildiği 2587 sayılı Özel Kanun, Resmi Gazete'de 27.11.1934 tarihinde yayımlandı. Atatürk'ün imzasının bulunduğu Ayasofya kararnamesinin tarihi ise 24.11.1934. O halde, 3 gün öncesinden. Atatürk'ün kararnameyi imzalamış olması da mümkün gözükmüyor. Burada açıkça bir sahtecilik sözkonusudur" diye konuştu. 
Halaçoğlu, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün Ayasofya Kararnamesi üzerindeki Atatürk imzası ile diğer Atatürk imzalarının farklı olduğunu tespitini yaptığını kaydetti. Halaçoğlu, Emniyet'in "ilgili dilekçeniz ekinde fotokopisi bulunan 24.11.1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi'nde Reiscumhur adına atılı bulunan imzanın, yine dilekçeniz ekinde sunulan Atatürk'ün örnek imzalarına biçimsel açından fark gösterdiği ilk bakışta belirlenebilmektedir" cevabını verdiğini belirtti.
'Müze olarak kullanılamaz' 
Halaçoğlu, "Bütün bunları alt alta koyduğunuzda burada bir imza sahteciliği bulunduğunu söylemek kaçınılmaz" dedi. Ayasofya Camii'nin 19.02.1936 tarihli tapu senedine göre Fatih Sultan Mehmet Vakfı adına cami olarak tapulu olduğunu ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Kütük Defteri'nde de ayın şekilde cami olarak kayıtlı olduğuna dikkati çeken Halaçoğlu, "Ayasofya'nın şu an müze olarak kullanılması yasalara aykırıdır" dedi. Halaçoğlu, TBMM Başkanlığı'na sunduğu bir yasa teklifiyle Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesini istedi.
İşte o belge:
ataturk-ile-ilgili-flas-iddia-dogrulandi.jpg

Kaynak : Haber7.com

22 Kasım 2013 Cuma

yorum rehberi: Gelin Türkiye'yi Şangay İşbirliği Teşkilatına alın...

yorum rehberi: Gelin Türkiye'yi Şangay İşbirliği Teşkilatına alın...: Başbakan Erdoğan, Rusya'nın üyesi olduğu Şangay İşbirliği Teşkilatı'na Türkiye'nin de alınmasını çağrısında bulundu. Ba...

Gelin Türkiye'yi Şangay İşbirliği Teşkilatına alın

Başbakan Erdoğan, Rusya'nın üyesi olduğu Şangay İşbirliği Teşkilatı'na Türkiye'nin de alınmasını çağrısında bulundu.


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, St. Petersburg Konstantinovski Sarayı'nda düzenlenen Türkiye-Rusya 4. Üst Düzeyli Stratejik Konsey toplantısının ardından, mutabık kalınan anlaşmalarının imza törenine katıldı ve ortak basın toplantısı düzenledi.
Konuşmasını başında Putin'e "değerli dostum" diye hitap eden Başbakan Erdoğan, kendisine ve heyetine gösterilen evsahipliğinden dolayı teşekkür ederek, Kazan'daki uçak kazasında hayatını kaybeden 50 Rus vatandaşı için Rus halkına başsağlığı diledi. 
Erdoğan, 2012 yılında iki ülke arasındaki dış ticaret hacminin 35 milyar dolara yaklaştığını, 2013 yılının Eylül ayına kadar bu rakamın biraz düşüşe geçtiğini belirterek, "Her iki ülkede siyasi irade, hedef olarak 2020’de 100 milyar dolarlık belirlemiş bulunuyor. Farklı alanlarda atacağımız adımlarla bunu yakalamada önümüzde engel göremiyorum" dedi. 
Kültürel adımları, etkinlikleri daha da artırmanın gayreti içinde olacaklarını da ifade eden Erdoğan, "Ankara’da, Rusya Federasyonuna ait bir kültür merkezininin kurulması, Moskova'da Yunus Emre Kültür Merkezinin kurulması da gündemimizdedir" diye konuştu.
"Enerji alanında bizim birinci derecede ortağımız Rusya" 
Enerji alanındaki işbirliğinin de Rusya ile ilişkilerde önemli yer tuttuğunu anlatan Erdoğan, "Enerji alanında bizim birinci derecede ortağımız Rusya" dedi.
Suriye'deki ölümler
Başbakan Erdoğan, Türkiye veRusya arasında atılacak önemli adımlardan, işbirliği alanlarından birinin de müşterek otomobil üretim konusu olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Bugün Suriye'de 150 bine varan insan öldürülmüş vaziyette. Tabii kimyasal silahlarla öldürülen bin 500, bin 600 kişinin araştırıldığı, incelendiği dünyada, konvansiyonel silahlarla öldürülen 100 binlerce insanın araştırılmaması manidardır. Temennimiz kalıcı barışın dünyada tesisi için biz siyasiler olarak üzerimize düşenin yapılmasıdır."
Erdoğan Putin'e talebini yineledi
Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile düzenlediği ortak basın toplantısında, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
"2020 Expo Fuarı için İzmir ve Ekaterinburg aday. Bu bağlamda nasıl bir rekabet öngörüyorsunuz?" sorusuna Putin'in, "En güzel seçenek tabii ki Ekaterinburg ama eğer Ekaterinburg olursa İzmir de olsun. İzmir'den daha iyisi yoktur. Düşünüyorum ki sayın Başbakan tam tersi bir şekilde yorum yapacak" demesi üzerine Erdoğan, "Ben de aynı şekilde düşünüyorum. Fakat en çok korktuğum ikisi birden çıkarsa ne olacak?" ifadesini kullandı.
Suriye'de birinci sorumlu rejim
Başbakan Erdoğan, bir gazetecinin, Başkan Putin ile Suriye konusunu görüştüklerini hatırlatarak, "Kimyasal silahların yasaklanması örgütü ile Suriye rejiminin olumlu bir işbirliğini göz önünde tutarak Suriye konusundaki tutumunuz değişti mi? Cenevre 2 toplantısının düzenlenmesi konusuna nasıl bakıyorsunuz?" sorusu üzerine, şunları kaydetti:
"Suriye konusunda ben St Petersburg'dan bütün dünyaya tekrar seslenmek istiyorum. Kimyasal silahlarla Suriye'de bin 500 kişi öldü. Konvansiyonel silahlarla 150 bin kişi öldü. Bana göre sonucu ölüm olan her işlem her atılan adım suçtur. Uçaklarla helikopterlerle tanklarla toplarla sivil halk öldürülmüştür. Suriye'de rejim bunun birinci derecede sorumlusudur.
Karşıda aşırı gruplar, onlar da bu işin sorumlusudur. Aşırı grupların elinde olsa olsa uzun menzilli, kısa menzilli bu tür silahlar vardır. Fakat rejim hiçbir ayrım yapmaksızın bütün şehirleri, camileri, mabetlerin hepsini ne yazık ki yer ile yeksan etmiştir, yakmıştır, yıkmıştır. Bunlar konvansiyonel silahlarla olmuştur. Lahey Adalet Divanı'nda yargılanması gereken bir sürecin adımlarıdır.
BM Güvenlik Konseyi bu işin aslında yakın takipçisi olması gerekir. Ama ne yazık ki BM Güvenlik Konseyi de bu konuda hala hemfikir olamamıştır. Ne olduysa şu ana kadar 150 bin insana olmuştur. Yanan yıkılan, Suriye'ye olmuştur. Şu anda 600 bin Suriyeli bizim ülkemizde yaşamaktadır. 1 milyon Lübnan'da, 500 bin civarında Ürndün'de yaşamaktadır. Bu insanlar durup dururken herhalde bizim ülkelerimize kaçmıyorlar, ölümden kaçıyorlar. Kendi evlerini rahat ortamlarını bırakarak kaçıyorlar. Onun için sınır komşusu olarak 910 kilometre ile Türkiye, öbür tarafta Lübnan, Ürdün, Irak, burada tabii çok ciddi sıkıntılar çekmekteyiz."
Cenevre 2'yi de destekliyoruz ancak kaybedecek vakit yok
Başbakan Erdoğan, Cenevre 2 toplantısıyla ilgili de "Cenevre 2'yi başından itibaren destekledik. Fakat üzülerek şunu söyleyeyim ilk toplantıdan ne yazık ki hiçbir netice alınamadı. Yine destekliyoruz, temenni ederiz ki netice alalım. Kaybedecek vakit yok. Bütün bu kaybolan vakitler sadece Suriye'deki rejime zaman kazandırmaktadır. Son olarak diyorum ki, Suriye halkının önünü açalım, bırakalım kendileri iradesiyle kendi yöneticilerini seçsinler" değerlendirmesinde bulundu.
Putin'in AB espirisi güldürdü
Rusya'da tutuklu bulunan Greenpeace üyesi Gizem Akhan'ın kefaletle serbest bırakılmasının hatırlatılarak, "Sayın Başkanla konuyu görüştünüz mü? Diğer yandan bir dava daha devam ediyor. Rusyadışına çıkış yasağı olduğu söyleniyor, böyle bir şey yoksa beraberinizde Gizem Akhan'ı da götürür müsünüz?" sorusu üzerine, "Sayın Başkanla biz bu konuyu görüştük. Bana göre kefaletle zaten şu anda bırakılmış olması önemlidir. Tabii yargı süreci devam etmektedir. Ama demir parmaklıkların arkasından çıkmak çok çok önemlidir, özgürlüğün tadını bilenlerdenim" yanıtını verdi.
Putin'den Ukrayna yorumu
Putin'in, Ukrayna'nın AB üyeliğine ilişkin bir soruyu yanıtlarken "Bu konunun siyasi boyutu yok. Mesela, Türkiye'nin AB ile görüşmelerinde büyük bir tecrübesi var. Biz Türkiye'den soracağız neler yapabiliriz" demesi üzerine Başbakan Erdoğan, "Çok doğru, 50 yıllık tecrübe kolay değil" dedi.
Şangay İşbirliği Teşkilatı'na Türkiye'yi alın
Erdoğan, "Ben sayın başkanın tabii bu tespitine karşı bir başka tespitle diyorum ki Şangay İşbirliği Teşkilatı'na gelin Türkiye'yi alın. Bizi de bu sıkıntıdan kurtarın. Biz bunun yanında Avrasya'daki ülkelerle ilgili de serbest ticaret anlaşmasına varız. Ama dediğim gibi Şangay İşbirliği Teşkilatı olayını daha öncede Sayın Başkana izah etmiştim. Bunu önemsiyoruz" değerlendirmesinde bulundu. 
Ortak basın toplantısına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, AK Parti Genel Başkan yardımcıları Mevlüt Çavuşoğlu, Salih Kapusuz, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır, Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür Kemal Öztürk, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov,Rusya Enerji Bakanı Alexsander Noval, Rusya Kültür Bakanı Vladimir Medinski, Rusya Ulaştırma Bakanı Maxim Y. Sokolov ve Kremlin Dış Politika Danışmanı Yuriy Uşakov katıldı.
Erdoğan Hermitage Müzesi'ni gezdi
Başbakan Erdoğan, basın toplantısının ardından St. Petersburg'daki Hermitage Müzesi'ni gezdi.
Müzeyi gezen ve yetkililerden bilgi alan Erdoğan, anı defterini de imzaladı.
Başbakan Erdoğan'a, eşi Emine Erdoğan, Bakanlar Zafer Çağlayan, Ahmet Davutoğlu, Binali Yıldırım ve Ömer Çelik ile AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Salih Kapusuz, Mevlüt Çavuşoğlu ve AA Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Öztürk de eşlik etti.

Kaynak :aa

21 Kasım 2013 Perşembe

yorum rehberi: Maskeler Düştü Çehre Göründü...

yorum rehberi: Maskeler Düştü Çehre Göründü...: Malûm, Matematik’te “dört işlem” vardır... “Toplama, çıkarma, çarpma ve bölme” işlemleri yapıldıktan sonra, bir de sonucun “doğru” mu, “y...

Maskeler Düştü Çehre Göründü...

Malûm, Matematik’te “dört işlem” vardır... “Toplama, çıkarma, çarpma ve bölme” işlemleri yapıldıktan sonra, bir de sonucun “doğru” mu, “yanlış” mı olduğunu test etmek için, “sağlama” yapılır.
5’ten 3’ü çıkardın mı 2 kalır...
2 “çıkan”dır, 3 ise “çıkarılan...”
İşte, “çıkan” ile “çıkarılan”ı toplamak, “sağlama”dır... Sonuç 5 çıkacağına göre, demek ki, işlem “doğru”dur.
“Dört işlem”den hareketle, gelin; son günlerin “tartışma konusu” olan “dershaneler” meselesine gelelim ve neticenin “doğru” mu, “yanlış” mı olduğunu anlamak için bir “sağlama” yapalım...
Bakanlar Kurulu’nun Pazartesi günü yaptığı “7 saatlik toplantı”dan sonra, Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın yaptığı; “Etüd merkezleri ve okuma salonlarının kapatılması söz konusu değil... Dershaneler konusunda halka yanlış akseden konuların ele alınması ile birlikte paydaşlarla birlikte bu konunun tekrar ele alınmasının yerinde olacağı konusunda görüş birliğine vardık” şeklindeki açıklamadan sonra, konunun “tartışma zemininden çıkacağını” umuyoruz.
Ama yine de, bu tartışma; “maske”lerin inmesi, “gerçek çehre”lerin ortaya çıkması açısından son derece faydalı oldu...
Hani, “berber”e giden adam, “saçım ak mı, kara mı?” diye sorunca, berber; “Biraz sonra önüne düşünce görürsün” demiş ya, bu da öyle bir mesele...
Gördük... Kimin saçı “ak”tır, kimin “kara”dır, çok iyi gördük...
“Hükümet” açısından da gördük, “Hocaefendi” açısından da gördük, “Zaman gazetesi” açısından da gördük... Elbette; “işadamları, STK’lar ve gazeteler” açısından da gördük.

NASIRINA BASMA

Çok iyi gördük ki;
“Okul”ları, “dershane”leri, “STK’ları” ve “medya”sı ile “büyük bir güç” haline gelen Cemaat, yeri geldiğinde “Hükümet’e isyan” edebileceğini, “rant” sözkonusu olduğunda, hele hele “nasır”ına basıldığında, “herkesi satabileceğini” göstermiştir!.. “Hakaret”lerin yanı sıra, “oy vermeyebiliriz” açıklamaları, ne yapabileceklerinin işaretleridir...
Ortaya çıkmıştır ki;
“Cemaat” ile yola çıkmak, onunla bir iş tutmak istiyorsan, asla “nasır”ına basmayacak ve katiyen “menfaat”ine dokunmayacaksın!..
“Nasır”ına basar, “menfaat”ine dokunursan, ne “hoşgörü” kalır ortada, ne de “diyalog!”
“Hakaret”ler de cabası!..

HÜKÜMETİN SAĞDUYUSU

Olaya “hükümet” cephesinden bakacak olursak; birileri, Bülent Arınç’ın sözlerinden hareketle, “dershane” konusunda bir “geri adım” atıldığını düşünebilir...
Ama, “dersaneleri kapatma” girişiminin taa 2008’den bu yana gündemde olduğunu unutmamak gerekir...
Hükümet, her girişim esnasında “eksiklikler” olduğunu gördü ve “uygulama”yı erteledi.
Öyle sanıyorum ki;
Son “taslak”ta da eksiklik ve yanlışlıklar görüldü... Bunların “paydaşlarla görüşülerek” halledilmesi konusunda bir “kanaat” belirmiş olmalı ki, uygulama yine ertelendi...
Ama, bu “erteleme”ye bakıp, hiç kimse dershane konusunun “gündemden kalktığını” düşünmemelidir.
Bugün değilse yarın, konu yeniden gündeme gelecektir.
Kabul etmeliyiz ki;
Hükümet, bu son süreçte son derece “sağduyulu ve itidalli” davranmış, bütün “saldırgan” ifadelere karşı “kardeşlik hukukuna riayet” etmiştir.
Hükümet, bütün “yıpratma kampan-yaları”na rağmen, hiç “üslub”unu bozmamış, “öfke, hınç ve histeri nöbeti”ne girmemiştir!.. Eğer, Hükümet; konuyu “teknik” düzeyde tutmasaydı, “kavga” çok daha sert olurdu!..

HOCAEFENDİ’NİN HIRÇINLIĞI

Aynı durum, Fethullah Hocaefendi için maalesef geçerli değildir... “Diyalog ve hoşgörü timsali” olarak gösterilen Hocaefendi’nin, “menfaat” sözkonusu olduğunda nasıl “hırçın”, nasıl “öfkeli” ve nasıl “agresif” olabileceği “dershane olayı”nda görüldü!..
Her şey yolunda iken “yüzüne güldüğü” insanlara, “rant” sözkonusu olduğunda nasıl “hakaret” edebileceği ortaya çıktı...
Hiç kimse, Hocaefendi’nin; “Firavun... Karun... Diktatör ve tımarhanelik deli” sözlerini “tevil” etmeye çalışıp da, bunların “genel bir konuşma” içinde geçtiğini, Hocaefendi’nin bir “elbise” gibi ortaya koyduğu “firavun” misalinin “maksatlı olarak çarpıtıldığını” iddia etmesin!..
Hocaefendi, bu misali “her zaman” veriyorsa, “iddia sahipleri”ne sormazlar mı; “Bu misali, dersaneler haberinin içine yerleştiren kimdir?..”
Bu “elbise”nin, “dershane gardıro-bu”nda ne işi var?.. “Elbise”yi kim koydu oraya?.. “Hocaefendi” değilse, “Hocaefendi’nin sitesi”ni yöneten “başka birileri” mi var?.. Yoksa, “Ergenekon” oraya da mı sızdı?..
Bu söz, “konusu ve zamanlaması” itibariyle “vahim”dir ama o sözü “konuşmanın içine monte eden” birileri varsa, durum “çok daha vahim”dir!..
“Dershane tartışması” bazı “STK temsilcileri”nin ve “işadamları”nın da nerede durduklarını ortaya koydu...
Bazı STK temsilcileri ve işadamları o kadar “ortadan” konuştular, “don lastiği” gibi her tarafa çekilebilecek öyle “muğlak” demeçler verdiler ki; aynı konuşma Zaman’da ayrı yorumlandı, başka gazetelerde ayrı!..
Kimi “vicdan”ının sesine kulak verdi, kimi de “cüzdan”ının!..

ERDOĞAN’I YALNIZ BIRAKANLAR

Başbakan Tayyip Erdoğan, dün ATO Kongre Merkezi’nde düzenlenen “3. Sanayi Şurası”nın açılış töreninde diyordu ki;
“Bir süredir çözüm süreci adını verdiğimiz yeni bir dönemi yaşıyoruz. Esasen iktidara geldiğimiz andan itibaren biz bu süreci başlattık, 11 yıl boyunca süreci adeta ilmek ilmek dokumaya çalıştık. 11 yıl boyunca hep yalnız bırakıldık.
Sadece siyaset değil, muhalefet değil, sivil toplumu, iş dünyasını, üniversiteleri, medyayı da gerektiği kadar yanımızda göremedik... Eğer bu katkı daha yaygın, güçlü, kararlı şekilde yanımızda olsaydı inanın Türkiye son bir yıldır yaşadığı bu güzel tabloyu çok daha erken yaşamaya başlardı... Bu mesele daha erken çözülebilseydi belki ekonomi 3 kat değil, 4 kat değil, 5 kat büyüyecekti, yatırımlar belki de 5 kat değil, 10-15 kat artacaktı. Bu mesele tam olarak çözüldüğünde kazanan ben olmayacağım, biz olacağız... Bu mesele tam olarak çözüldüğünde kazanan ben olmayacağım, biz olacağız.”
Gördüğünüz gibi;
Başbakan Tayyip Erdoğan, 11 yıl boyunca “yalnız bırakılmak”tan şikâyet etmektedir.
Peki; “Muhalefet, STK’lar, iş dünyası, üniversiteler ve medya” sadece “Çözüm Süreci”nde mi “yalnız” bırakmışlardır Erdoğan’ı?..
“Gezi Zekâlılar” tarafından başlatılan “Gezi eylemleri”nde ve şu son “Dershane tartışmaları”nda, yanında mı olmuşlardır?..
İşte gördük;
Birçok kişi ve kuruluş, “eski söylediklerini inkâr etme” pahasına, birden bire “dershaneci” oluverdi!..
Bana öyle geliyor ki;
“Gezi eylemlerine destek” verip, “Hükümet’i yıpratma” amacı güden “Siyasîler”in, “STK’lar”ın ve “bazı medya organları”nın “dershane” konusunda takındıkları tavır da, “Gezi’dekinden farklı” değildir... Amaç, yine “Hükümet’i yıpratmak”tır!..

BAHÇELİ VE KILIÇDAROĞLU

Buyrun, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına bir bakalım...
Devlet Bahçeli, bir yandan “dershaneleri kapatmak, bizim projemizdir” derken, bir yandan da “dersaneler kapatılmamalı” dedi mi, demedi mi?..
Bu ne perhiz, bu ne turşu?..
Amaç “Hükümet’e muhalefet” olunca, böyle “saçmalık”lar oluyor işte!..
Ya, CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’na ne dersiniz?..
“Solcu”sundan “Sosyal Demokrat”ına, “Sosyalist”inden “Marksist ve Komü-nist”ine kadar, siz hiç “paralı eğitim”i, dolayısıyla “para”nın konuştuğu “dershane” ve “özel okul”ları savunduğunu gördünüz mü?..
Peki, Kemal Kılıçdaroğlu da aynı yolun yolcusu olduğu halde, niye “dershane savunucusu” kesildi başımıza?..
Zannetmeyin ki, derdi “dershaneler”dir... Onun da tek derdi, “Hükütet’in yıpranma-sı”dır!..
Yoksa, “dershane”den, “mershane”den hiç anlamaz... Hatta, “hane”den de hiç anlamaz... Anlasaydı; adres gösterdiği “hane”yi kaydettirir, o bölgede oy kullanırdı!..
“Hane kaydı” yaptırmadığı için “oy” bile kullanamayan bir adam, bugün kalkmış “dershane”leri savunuyor!..
Sen ne anlarsın “dershane”den, sen “Kâğıthane”ye bile “Kâğıttepe” diyen adam değil misin?..
Bugün “dershane” diyorsun ama, yarın “derstepe” demeyeceğin ne malûm?!?..

HOCA OLARAK BAŞIMIZIN TACI

Uzun lâfın kısası; şu son tartışmada, herkesin “durduğu yer” belli oldu... Kime “güven” duyulacağı, kime “güvenilmeyeceği” de ortaya çıktı... Ve, “kimin ipiyle kuyuya inilmeyeceği” de anlaşıldı...
Ama, yine görüldü ki;
Hocaefendi, bu tartışmada bir “Hoca” olarak değil de, maalesef “siyasî ve ticarî bir figür” olarak ortaya çıkmakla, “hayatının hatası”nı yaptı ve “ağır yara” aldı... Çünkü bu ülkenin insanları, onu “Hoca” olarak seviyordu, “siyasî ve ticarî bir figür” olarak değil!..
“Dershaneler” üzerinden “Hükümet’i yıpratmayı” amaçlayanlar, aslında “Hocaefendi’nin imajı”nı yıprattılar!..
Bu ülkenin “mütedeyyin” insanları, “İslâmcı” bilinen insanları, “Hocaefendi’ye dokundurtmaz, ona toz kondurtmazlar”dı!..
Ama, “dershane tartışması” ile birlikte, Hocaefendi’ye de dokunuldu ve artık o da tartışılmaya başlandı!..
Hem de, “söylenti” şeklinde değil, “yüksek sesle!”
Hocaefendi’nin;
“Bu müesseseler milletin eseri... Yeter ki millete hizmet etsin ama kapanmasın, heder olmasın... Allah’ın lütfettiği bu kurumları kim yönetirse yönetsin ama millete hizmet etmeye devam etsin. Allah biliyor ki, ‘biz idare edelim’ hırsımız yok; muradımız hizmetlerin garazlara kurban edilmemesi” şeklindeki sözleri, bilesiniz ki; kendisine yönelik “eleştiriler”in artmasından sonradır... Hocaefendi, bu sözleriyle “yıpranan imajını kurtarmaya” çalışmıştır ama, bence “çok geç” kalmıştır!..
Bu sözleri, “tartışmanın başında” söyleyebilseydi, “gönüllerdeki yer”ini koruyabilirdi...
Ama o gönüller, şimdi yaralı!..
Peki, sormayalım mı;
Bu tartışmada kim “doğru”dur, kim “yanlış”tır?..
Kazanan kim, kaybeden kimdir?..
Ben “dört işlem”i koydum ortaya...
“Sağlama”sını da siz yapın!..

yorum rehberi: Biz hep sustuk peki ya cemaat!

yorum rehberi: Biz hep sustuk peki ya cemaat!: 90'lı yıllardı okullarda kamu kurumlarında Müslümanlar hep zulüm görüyordu mücadele ettiğimiz metod CEMAAT tarafından tenkide uğru...

Biz hep sustuk peki ya cemaat!




90'lı yıllardı okullarda kamu kurumlarında Müslümanlar hep zulüm görüyordu mücadele ettiğimiz metod CEMAAT tarafından tenkide uğruyor yalnız bırakılıyorduk SUSTUK!

28 Şubat'ta başörtülü kızlar okuldan atıldı çoğu gencimiz İslami terörist damgası yedi CEMAAT "başörtüsü teferruattır ilim farzdır" deyip bizleri yalnız bıraktı SUSTUK!

Yine 28 Şubat dönemi partimiz iktidarda laik kamalistler her koldan saldırıyor Müslümanlara bir darbede "artık bu hükümet bırakıp gitmeli" diyen CEMAATten geliyor biz yine SUSTUK!

Başörtülü vekilim MECLISTEN dışarı dışarı diyerek kovuluyor CEMAAT Karaoğlan'a methiyeler dizmeye devam ediyor biz SUSTUK!

Israil celladı Filistin'e bombalar yağdırıyor "Bombardımanda öldürülen İsrailli çocuklar için de ağladım" diyor CEMAAT biz yine SUSTUK!

IHH Müslüman kardeşleri için şehit düşüyor CEMAAT "İsrail'den izin alınmalıydı" deyip "ihh diye bir kuruluşu ilk defa duyuyorum" diyerek olayı geçiştirmeye çalışıyor biz yine SUSTUK!

Barış süreci başlıyor herkeste bir umut derken OSLO kasetleri çıkıyor ortaya CEMAATIN todays zamanı BAŞBAKAN ERDOĞAN'ı yerden yere vuruyor hakaretler yağdırıyor ona diktatör diyor biz yine SUSTUK!

Şimdi Başbakan Erdoğan dershaneler kapatılacak diye karar alıyor CEMAAT en çirkin ifadeleri kullanarak eleştirilerde bulunuyor biz yine FITNEYE SEBEB OLMASIN DIYE SUSMAYA ÇALIŞIYORUZ!!

Peki ama cemaat ne zaman susacak ?!?

20 Kasım 2013 Çarşamba

yorum rehberi: SAMANYOLU'NDAN AK PARTİ'YE MASABAŞI ANKETLE GÖZDAĞ...

yorum rehberi: SAMANYOLU'NDAN AK PARTİ'YE MASABAŞI ANKETLE GÖZDAĞ...: SAMANYOLU'NDAN AK PARTİ'YE MASABAŞI ANKETLE GÖZDAĞI Dershanelerin özel okullara dönüştürülmesine yönelik tepkisel anlamda gün...

SAMANYOLU'NDAN AK PARTİ'YE MASABAŞI ANKETLE GÖZDAĞI



SAMANYOLU'NDAN AK PARTİ'YE MASABAŞI ANKETLE GÖZDAĞI

Dershanelerin özel okullara dönüştürülmesine yönelik tepkisel anlamda gündem oluşturma çabalarının devam ettiği şu günlerde Samanyolu tarafından önümüzdeki yerel seçimlere dair ilginç bir anket yayınlandı.

www.haberinvakti.com ÖZEL - Erdoğan hükümetinin dershaneleri özel okullara dönüştürme yönündeki çalışmalarının kamuoyunda tartışılmaya devam ettiği günlerde "direniş" cephesinden ilginç bir anket yayınlandı. AK Parti'ye mesaj olarak hazırlandığı izlenimi veren masabaşı anketinde hiçbir kaynak ise gösterilmedi.

Samanyolu TV'nin resmi Facebook hesabında "Son seçim anketi" başlığıyla yayınlanan yerel seçim sonuçlarına göre AK Parti'nin oy oranının yüzde 45'e gerilediği görülüyor. CHP'nin yüzde 25, MHP'nin ise yüzde 19'a uçurulduğu ankette iki muhalefet partisinin oy oranlarının toplamının yüzde 44'e tekabül etmesi, genel seçimlerin provası olan yerel seçimlerde iktidara "CHP ve MHP birleşirse koalisyon hükümeti kurulur" mesajı verildiği görülüyor.

KAYNAK BELİRTİLMEDİ

Dershane medyasınca "Bize dokunursanız oyunuz düşer" tehditlerinin havada uçuştuğu bir dönemde yayınlanan malum ankette herhangi bir kaynak gösterilmemesi ise dikkat çekti. "Çeşitli anket firma ve sitelerinden derlediğimiz ortalama oy anketi" cümleleriyle takipçilere sunulan anketin masa başında hazırlandığı dikkatlerden kaçmadı.

SP'YE BONCUK, BDP'YE AYAR

Samanyolu tarafından yayınlanan seçim anketinde Saadet Partisi'nin tırmanışa geçtiği, BDP'nin ise geride kaldığı iddia edildi.

KAYNAK: http://www.haberinvakti.com/politika/samanyolundan-ak-partiye-masabasi-anketle-gozdagi-h34913.html


Değerli Ziyaretçilerim ALLAH teala adını kullanarak dünyevi menfaat elde etme çabası içinde olanların foyasını nasılda meydana çıkarıyor yüce mevlam,sen nelere  kadirsin Hz. Ali (KAV) kap içindekini sızdırır buyurmuş nede doğru söylemiş ALLAH ondan razı olsun ,hangi fetullahçıyla az bi şey muhatap olsan beraber namaz kılsan onu kırmayıp onların sohbetlerine katılsan arkasından sana gelecek tek şey zaman gazetesini dayamalarıdır gönlün olmasada problem yok onlar için yeterki abone çoğalsın ,tek doğru onların bildiğidir tek hizmet onların yaptığıdır şimdi zaman gerçeklerle yüzleşme zamanı bakalım bu samimiyet sınavından nasıl geçecekler kalbinizin sahibine emanet olmanız dileklerimle..

yorum rehberi: Okul İğnesi /Enes'in serüvenleri

yorum rehberi: Okul İğnesi /Enes'in serüvenleri: Değerli ziyaretçilerimiz, bu gün sizlerle okul iğnesi adlı yazımızı paylaşacağız.  Bu gün oğlum enes' okula gitmek istemed...

Okul İğnesi /Enes'in serüvenleri




Değerli ziyaretçilerimiz, bu gün sizlerle okul iğnesi adlı yazımızı paylaşacağız.

 Bu gün oğlum enes' okula gitmek istemedi,oğlum hiperaktif olduğundan dolayı okulda kalmayı sevmiyor, her gün onu okula gönderebilmek için türlü yöntemler denememize rağmen o yinede okula isteyerek gitmiyor .
Bu gün onu okula yollamadan önce annesi beni aradı ve okula gitmek istemediğini söyledi bende enesle konuştum ama konuşmam ona fayda sağlamadı yine okula gitmek istemedi,son çare olarak o anda aklıma gelen okul iğnesi adlı küçük bir yalan uydurdum,devletin yeni bir kanun çıkardığını ve okula gitmek istemeyen çocuklara polisler tarafından okul iğnesi yapılacağını söyledim enes anında telefonu bırakıp okulun yolunu tutmuş,enes iğneden korkar çünkü hastalandı ve 14 tane iğne yedi her iğne dendiğinde enesin tüyleri ürperir.
 Sizlere her gün burada enes hakkında yazılar yazacağım. Bu yazıları uyguladığım metotları burada paylaşma amacım eğer yanlış bir şey yapıyorsam bilen bir kişi tarafından uyarılabilirim,yada tam tersini düşünürsek yaptıklarım doğruysa aynı durumda olan anne ve babalara bir çare olabilir diye düşünüyorum.

 Görüş ve önerilerinizi bekliyorum 


19 Kasım 2013 Salı

yorum rehberi: Gülen: Okul ve dershaneleri hükümete devrederiz

yorum rehberi: Gülen: Okul ve dershaneleri hükümete devrederiz: FETHULLAH Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, CNN TÜRK’te 5N1K programına ...

Gülen: Okul ve dershaneleri hükümete devrederiz





FETHULLAH Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, CNN TÜRK’te 5N1K programına konuk oldu. Yeşil, dershanelerin kapatılmasıtartışmasıyla ilgili konuştu. Talep olursa Gülen Cemaati’nin okulları ve dershaneleri devlete devredebileceğini söyleyen Yeşil şunları söyledi: “Eğer bu hükümet gerçekten bu okulları millete daha faydalı hale getirerek milletin evladını daha ciddi eğitim verme hedefiyle bunları alabileceklerse gerek cumhurbaşkanının gerekse başbakanın bir talebi. Bizim onlara bunların devriyle alakalı teşvik için bana düşen vazifeyi yaparım. Kendi ifadesi bu. Sayın Gülen’in şahsi düşüncesi bu. Sayın Gülen’den duyduğum gibi ifade ediyorum. Ben okulları duydum. Dershanelerin de aynı kategoride olduğunu düşünüyorum. Talepleri var. Kapatarak değil. Yaptıkları vazife ve fonksiyonlarını eda ederek götüreceklerse buyursunlar. Bunlar bu milletin kurumları ve organizasyonları.” Hizmete devam etsin
Osman Şimşek, “Hocaefendi Çevik Bir’e yaptığının çok ötesinde örnek bir davranışı hal-i hazırdaki devlet büyüklerimize de sergiledi. Geçtiğimiz haftalarda sayın Cumhurbaşkanımıza ve Zat-ı alileri vasıtasıyla diğer büyüklerimize mesaj gönderdi. ‘Bu müesseseler milletin eseri; yeter ki millete hizmet etsin ama kapanmasın, heder olmasın. Allah’ın lütfettiği bu kurumları kim yönetirse yönetsin ama millete hizmet etmeye devam etsin. Allah biliyor ki, biz idare edelim hırsımız yok; muradımız hizmetlerin garazlara kurban edilmemesi’ dedi” ifadesini kullandı.

Osman Şimşek'in konuyla ilgili atıığı twitler şöyle;
1) Geçtiğimiz gün maalesef bir gazete "Darbeciye Okul Erdoğan’a Öfke" manşetiyle çok büyük bir haksızlık yaptı.
2) Hocaefendi'nin daha önce de onlarca kez anlattığı ve bir elbise gibi ortaya koyduğu Firavun misalini çarpıttı.
3) Keşke o elbiseyi bazı devlet büyüklerimize yakıştırmadan evvel işin aslına baksalardı.
4) Dahası sadece medya haberlerine ve işin zahirine bakıp muhterem Hocamız hakkında suizanna sebep oldular.
5) Haberi okuyunca hemen yazacaktım ama önce Hocamızdan teyid almayı bekledim; şimdi şunu paylaşmak isterim.
6)Hocaefendi Ç. Bir'e yaptığının çok ötesinde örnek bir davranışı hal-i hazırdaki devlet büyüklerimize de sergiledi.
7) Geçtiğimiz haftalarda sayın Cumhurbaşkanımıza ve Zat-ı alileri vasıtasıyla diğer büyüklerimize mesaj gönderdi.
8) "Bu müesseseler milletin eseri; yeter ki millete hizmet etsin ama kapanmasın, heder olmasın.
9) Allah'ın lütfettiği bu kurumları kim yönetirse yönetsin ama millete hizmet etmeye devam etsin.
10) Allah biliyor ki, 'biz idare edelim" hırsımız yok; muradımız hizmetlerin garazlara kurban edilmemesi!.." dedi.
11) Bunun şahitleri var; inşaallah derste ya da sohbette Hocamızın diliyle de te'yidini kaydedeceğiz.
12) Fakat gelin görün ki, hem de dinî hassasiyeti olduğunu düşündüğümüz refiklerimiz suizanlarını seslendiriyorlar.
13) Fakat kim ne yaparsa yapsın, Hocamızın onca mesajından sonra biz katiyen mukabele-i bilmisilde bulunmayalım.
14) Haklı taleplerimizi nazikçe, mümine yakışır şekilde dile getirelim ama tahriklere kapılıp üslubumuzu bozmayalım. "

Kaynak : Milliyet.com

18 Kasım 2013 Pazartesi

yorum rehberi: Kardayı 47. bölüm fragmanı

yorum rehberi: Kardayı 47. bölüm fragmanı:                                 Siz değerli ziyaretçilerimizle Karadayı adlı Dizi"nin yeni bölümü hakkında yorumlarımızı payla...

KARADAYI 47. bölüm fragmanı




     



                         

Siz değerli ziyaretçilerimizle Karadayı adlı Dizi"nin yeni bölümü hakkında yorumlarımızı paylaşacağız.

Karadayı dizisini takip edenlerin bildiği gibi, son bölümünde savcı turgut'un arabası bir kaza yapmış ve uçurumdan yuvarlanmıştı. dizinin o bölümü orada bitmişti,gelecek haftaki bölümünü merak eden Karadayı fanatiklerine ince bir ipucu vermek istedik.  Bu fragmanı bloğumuzda sizler için yayınladık, artık diğer haftayı daha az merak edebilirsiniz tabi bu bizim yorumumuz, eğer yorumumuz ses getirir'de dizinin senaristi seyirciyi ters köşeye yatırıp gelecek bölümü değiştirirse vay benim halime :)

yorum rehberi: DİLİPAK: CHP-MHP-CEMAAT-İSRAİL İttifakı!

yorum rehberi: DİLİPAK: CHP-MHP-CEMAAT-İSRAİL İttifakı!: İddiasına göre İsrail kesenin ağzını açtı. Ağustos'ta Türkiye'de ortalık karışacak. Askeri Şura ile başlayacak olaylar CHP-MHP itti...

DİLİPAK: CHP-MHP-CEMAAT-İSRAİL İttifakı!


İddiasına göre İsrail kesenin ağzını açtı. Ağustos'ta Türkiye'de ortalık karışacak. Askeri Şura ile başlayacak olaylar CHP-MHP ittifakı ile sürecek.

Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak bugün köşesine inanılmaz bir komplo teorisini taşıdı. "İki gündür uçkur ve rüşvet hikayelerini boşuna yazmadım" diyen Dilipak, kaset bombalarının patlayacağını iddia etti.

Dilipak'ın iddiasına göre Ağustos'ta Türkiye'de ortalık fena karışacak. Nokta hedeflere saldırılar başlayacak. Kaset savaşları ve yolsuzluk dosyaları ile fırtınalar kopacak. İşin içinde İsrail de var. MHP ile CHP ile yeni bir koalisyon kurulacak. Cemaatte buna destek verecek.

KASETLER PATLAYACAK

İşte Dilipak'ın anlattıkları;

"İsrail Türkiye'nin önlenemeyen yükselişini durdurmak adına şeytanla bile koalisyon yapabilir.. Piyasa son derece hareketli..

Herkesin bir planı var, ama Allah'ın da bir planı var.

Galip olacak olan O'nun planıdır kuşkusuz..

Kimilerine göre, Ağustos ortalarından itibaren, Askeri Şura tartışmaları ile birlikte nokta hedeflere saldıracaklar. Bir yandan da kaset savaşları, yolsuzluk dosyaları gelecek gündeme..

Hedef Erdoğan'ı ve AK Parti'yi köşeye sıkıştırmak.

CHP VE MHP İTTİFAKINA CEMAAT DESTEĞİ

Hani şu CHP-MHP koalisyonu hikayesi var ya, o da senaryonun bir parçası.. Aslında hikayenin devamı var. AK Parti'den 50 kadar milletvekilini koparmayı planlıyorlar. Cemaate yakın çevreleri de yanlarına alıp bir CHP-MHP-yeni oluşum koalisyonu kuracaklar.. AK Parti'yi muhalefete itecekler. Daha sonra da ikinci bir hamle ile bir o kadar daha milletvekilini, tehditle, şantajla, menfaat temin ederek yanlarına alacaklar..

TUNCELİLİLERİ SOKAĞA DÖKECEKLER

AK Parti'de umutsuzluk doğurmak için barış sürecini sabote edecekler. O da yetmeyecek, Marksist illegal gurupları sahaya sürecekler. Tuncelilileri ve Nusayri kesimi sokağa çekmek için her türlü provokasyon denenecek.

Bir umutlan da öğrenciler. İşçiler hareket etmiyor. Ama üniversiteler provokasyona daha kolay geliyor.. Onun için Eylül'ü beklemeleri gerekiyor. 29 Ekim'e doğru laiklik, irtica, din devleti, insanların hayatlarına müdahale anlamına gelecek bir sürü plan hayata geçirilebilir..

KÜRTLER SAHAYA ÇEKİLMEYE ÇALIŞILACAK

Gezi grubunu dağıtmayacaklar.. Marjinal grupları bir şekilde gündemde tutmaya devam edecekler.. Piyasa maniple edilmeye çalışılacaktır bu arada. Suriye konusu kaşınmaya devam edecek, barışa karşı Kürt grupları sahaya çekilmeye çalışılacak, akla gelen her yolu deneyecekler..

Bu konuda Ergenekon'un aktif unsurları da devrede olacak.. Onlar zaten intikam için bir bahane arıyorlar..Hükümet üyelerinin eli armut toplamıyor tabii ki... 28 Şubat soruşturmasında yeni dalgalar gelecek mi görecegiz.

ERDOĞAN'IN EN YAKINLARINA BİLE...

Topyekun saldırıya geçecekler. İçeriden ve dışarıdan, hatta diyorum Erdoğan'ın en yakın çalışma arkadaşlarına bile kanca atmaya çalışıyorlar diye haberler geliyor.

O UÇKUR İŞİNİ BOŞUNA YAZMADIM

İki gündür o uçkur ve rüşvet hikayelerini boşuna yazmadım.. AK Parti bir yandan gelecek yerel seçimler için yenilenecek adaylar konusunda titiz bir çalışma başlatmalı, bir yandan da seçim sathı mailini beklemeden kabinesini revize etmeli.. Keşke Erdoğan parti teşkilatındaki isimleri de bir kez daha gözden geçirse, ne iyi eder.

Türkiye bölünüyor mu, birleşiyor mu?

Başbakan Erdoğan'ın Diyarbakır konuşmasında, Irak'ın Kuzeyi için kullandığı "Kürdistan" ismi, halkın bir kesimini rahatsız etmiş görünüyor.

Barış umudunu zayıflatmak, kardeşlik bağlarını küçük düşürmek için özenle seçilen zehirli cümleler birbirini izliyor.

Sosyal medya, önceden defalarca prova edildiği belli olan mesajlarla çalkalanıyor. Gürültülü bacaksızların twitter'da kopardıkları yaygaraya bakarsak Erdoğan'ın "Kürdistan" demesiyle birlikte koca ülke bir hıyar gibi orta yerinden bölündü gitti.

Bir diğer kesim ise barış ve kan ikilemi üzerinden siyasi ikbal derdinde. "Erdoğan bu hamleyi yaparak AK Parti'yi bitirdi" diyenle de yok değil...

Savaştan sonra gelen barış böyle can yakıyor işte. Herkes kaybının daha fazla olduğunu varsayarak yenilmişlik hissine kapılıyor. İşte tam da o sırada, barış sözcüğünü ağzına alan herkes bir anda, vatan haini ilan ediliyor.

Geçen gün twitter'da rastladım. Mustafa Kemal Atatürk'ün, "Sorgulamayan insan cahil, sorgulatmayan ise zalimdir" sözü binlerce kişi arasında paylaşılıyor, altına da "AK Parti ülkeyi bölüyor. Şehitlerin kemiklerini sızlatıyor. Ey AK Parti seçmeni. Bu olanları sorgulamayacak mısınız?" sorusu iliştiriliyordu.

Mesele sorgulamaksa, 90 yıllık Cumhuriyet tarihini baştan sona sorgulamak gerekmiyor mu?

"Mesela neden Atatürk'ün vasiyetini öğrenemiyor ve sorgulayamıyoruz? Neden Dersim'in bombalanma gerekçesini arşivdeki resmi belgeler üzerinden sorgulayamıyoruz? Neden İstiklal Mahkemeleri'nde binlerce insanın asılma gerekçesini sorgulayamıyoruz. Neden şapka kanunundan dolayı kadınların bile asıldığını sorgulayamıyoruz?"

Tamam, bunlar sorgulanamaz şeyler diye kabul edelim.

O zaman şunları sorgulasak olur mu?

Onlarca askerin şehit düştüğü yola bizzat kendisinin mayın döşediğini itiraf eden komutanı.... Uyuyakalan askerini uyandırıp ceza olarak eline bomba koyarak onun ve yanındaki birkaç askerin daha şehit olmasına neden olan komutanı...

34 askerin şehit edilişini Heronlar aracılığıyla 8 ayrı noktadan canlı yayında izleyip kılını kıpırdatmayan komutanları... Dağlıca ve Aktütün Karakollarına yapılan baskınları önceden bilip, harekete geçmeyen askerlerin ses kayıtlarını...

PKK'ya haber gönderip, "Bu aralar biraz şehit haberi gelmezse AK Parti alıp başını yürüyecek" diyen yargı mensubunun ihanetini neden sorgulamıyoruz?

Başı sıkışınca Atatürk'ün vecizesine sığınan sözde vatanperver arkadaşım. Senin yaptıklarını da sorgulayalım mı?

Mesela Gezi eylemleri sırasında Taksim Meydanı'nda dalgalanan Öcalan posterleri ve PKK bayrakları altında teröristlerle kucak kucağa neden yattığını sorgulayalım mı?

Mesela o PKK'lılarla bir olup neden polisleri kovaladığını sorgulayalım mı? Yanıbaşında hainler şehitlerin kanıyla renk alan mukaddes bayrağı yakarken neden gık diyemediğini sorgulayalım mı?

Mesela neden kınadığın teröristler gibi yol kestiğini, belediye otobüslerini yaktığını, halkın binalarını ateşe verdiğini sorgulayalım mı?

O dönemlerde, "PKK ülkenin yarısını alacaksa alsın. Onlar kardeşlerimiz. Yeter ki bu hükümet düşsün" diyenlerle aynı safta yer aldığını da sorgulayalım mı?

Ne dersin, sorgulayalım mı?

Sen Taksim'de biber gazı yediğin için polise, devlete ve halkın yarısına düşman oldun unuttun mu? "Devlet benim ağacımı kesemez. Keserse yol kapatırım, yakarım, yıkarım. O devlet gelip benimle pazarlık masasına oturacak" diyordun, hatırladın mı?

Senin dağdaki versiyonların da "Anadolu coğrafyasında binlerce masum Kürt katledildi. Köylerimiz yakıldı. Diyarbakır Cezaevi'nde siyasi mahkumlarımıza tecavüzler edildi, onlara dışkı yedirildi" diyerek müzakere masasına oturdu.

Bunu niye garip karşılıyorsun ki?

Sen, bir milletvekilinin Atatürk'e yalakalık olsun diye yazdığı "Andımız" okullarda kaldırıldı diye ortalığı ayağa kaldırdın. Bu insanlar da, "Bizim ana dilimiz yasaklandı" diyerek hak arıyor.

"Terörist" dediğin Şivan Perver, "Kürt ailelerine sesleniyorum. Onları PKK'ya teslim etmeyin. Çocuklarınıza kıymayın" derken, sen ise, "PKK'lıları bu diktatöre karşı savaşta yanımızda istiyoruz" diyordun.

PKK Almanya ve Rusya'dan destek isterken, sen Gezi olayları sırasında, iç savaş çıkarmak için Atatürk'ün İstanbul'u ellerinden aldığı İngiliz'den yardım dileniyor, 7 ülkenin ortak ihanet oyununu ülkene uyarlamaya çalışıyordun.

Farkınız ne?

Erdoğan silahlar sussun diye, sen ise silahlar konuşsun diye PKK ile masaya oturdun.

Aradaki fark bu.

***

Son sözüm aklıselim düşünen kardeşlerime...

90 yıldır bu ülkenin insanı hep birşeylerle korkutuldu. "Komünizm gelecek" diye, "Şeriat geliyor" diye, "Dört bir yanımız düşman" diye, "Ülke bölünecek" diye korkutuldu tüm nesiller.

Henüz hiç birinin gerçekleştiğine şahit olamadık.

Sadece bizi korkutanların, işlerine geldiği yerde bizi korkuttukları o "Tehlikeli" şeylere sahip çıktıklarına tanıklık ettik.

Bazen komünizme, bazen şeriata sarıldılar ne hikmetse. Bazen düşman dedikleri ülkelerle, bazense bizzat PKK ile işbirliği yaptılar. Eşref Bitlis ve Turgut Özal bu amaca engel olacakları için, PKK terörünü bitirecekleri için öldürüldü.

Yıllarca PKK'ya hizmet eden Doğu Perinçek ve bölücü tayfasının, "Ülke elden" diye hezeyanlar içinde bağırmasından anlayın ülkenin kimlerin elinden gittiğini...

Ülkenin bölünmesine neden olacak tek bir tavizin bile PKK'ya verilmediğine inanın. Siyaset bizim gördüklerimizden değil, görmediklerimizden oluşuyor bunu iyi bilin.. Yıllardır yanıbaşımızda bulunan Kürdistan'a Kürdistan denildi diye bu ülke bölünmez.

Bu sürecin sonunda dağdakiler inecek. 30 yıldır kendi isteğiyle teslim olan PKK'lılar zaten aramızda serbestçe dolaşıyordu.

Üstelik asker şehit edenlerdi bunlar.

Bakmayın siz, "Cezaevindeki PKK'lılar serbest bırakılacak" yaygarasına. Cezaevindekilerin sayısı, teslim olanların çeyreğinin çeyreği bile etmiyor. KCK'lılar başta olmak üzere çoğu siyasi mahkum.

ve biliniz ki bu sürece en çok destek verenler şehit ve gazi aileleri. Herkesin dilinde aynı dua, aynı temenni var:

"Terör bitsin. Barış gelsin!"

Allah'a ne kadar inanıyorsanız, Türkiye'nin bölünmediğine, aksine 90 yıl sonra yeniden birleştiğine de o kadar inanın!

Hain ilan edilseniz bile "Barış" demekten vazgeçmeyin!